31 Ocak 2017 Salı

Eko-Sistemleri “Tarımsal Sit” ilan ederek korumak mümkün mü?


Ülkemizde yıllardır yapılan ekolojik temelli çalışmaların ışığında bölgelerin flora ve fauna envanterleri çıkarılarak biyo-çeşitlilik, endemik türler ve nesli tükenme tehlikesinde olan türler belirlenmeye çalışılıyor. Şimdiye kadar tamamlanan çalışmaların sonucunda doğa koruma alanları belirlenmiş, bazı bölgeler de Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇKB) ilan edilmiştir.

Gri Balıkçıl
Bugünlerde doğa koruma alanları ile ilgili olarak kamuoyunun endişe ile izlediği hızlı gelişmeler yaşanıyor. Yaklaşık iki ay önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın doğa koruma alanlarının koruma statülerini değiştiren tasarısı duyuldu. Henüz kesinleşmemiş bu tasarıya göre, ülke genelinde doğa koruma alanlarının önemli bölümünün koruma derecesi 1. Dereceden (yeni ismi ile "Kesin Korunacak Hassas Alanlar") 2. Dereceye (yeni ismi ile "Nitelikli Doğal Koruma Alanları") veya 3. Dereceye (yeni ismi ile "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollu Kullanım Alanları") düşürülüyor, ya da tamamen kaldırılıyor.
Örümcek Kuşu

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın tasarısının kamuoyunu ayağa kaldırdığı bu süreçte, birkaç gün önce yeni bir gelişme daha yaşandı. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı ve Bakanlar Kurulu'nun onayladığı karar ile ülke genelinde 141 tane ova Büyük Ova statüsüne alınarak “Tarımsal Sit” alanı ilan edildi. .  Şimdi iki Bakanlığın ayrı ayrı yaptığı düzenlemeleri Gökova özelinde birlikte irdeleyerek, sulak alanların akibetini anlamaya çalışalım. 

ÇŞB’nın plan değişikliği tasarısında, tamamı "kesin korunacak hassas alan" olan ÖÇK Bölgesi Gökova Ovası’nın büyük bölümünün koruma dışına çıkarılması ya da  "nitelikli doğal koruma" veya "sürdürülebilir koruma ve kontrollu kullanma" statüsüne düşürülmesi öngörülüyor. Şimdi de içinde yer alan tarım alanları, sulak alanlar, tuzcul alanlar, akarsu yatağı ve drenaj kanallarını ayırmaksızın ovanın tamamı Bakanlar Kurulu kararı ile “Tarımsal Sit”  ilan edildi.
İspinoz
Doğa koruma konusunda kafaların epeyce karışık olduğunu gösteren bu kararlara baktığımızda şunu görüyoruz:  Özel Çevre Koruma Kurumu'nun da paydaşı olduğu, 2009 yılında gerçekleştirilen Gökova Projesi’nin “Gökova İç Körfezinde Flora Fauna” isimli kitapçığında, Gökova biyotopları içinde sayılan flora ve fauna artık mutlak koruma gerekliliğinden çıkartılıyor ve “tarımsal sit” in insafına terk ediliyor. Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in Bakanlığın web sitesinde yaptığı açıklamayı okuduğumuzda da ovaların içinde yer alan eko-sistemlerin korunmasına dair hiçbir ışık göremiyoruz. Bakan şöyle diyor: Ova içindeki arazilerin tarım dışı amaçlı kullanılmayacağı kabulünden hareketle tarım arazilerinin spekülatif olarak yatırım amaçlı alınıp satılması önlenerek zorunlu olarak tarımsal üretimde kullanılması sağlanacaktır." Bu açıklamadan yoruma gerek bırakmayacak şekilde, kararın eskiden ekolojik öneme sahip olan ama artık tarımsal sit sınıfına devşirilen alanların ölüm fermanı anlamına geldiğini  anlıyoruz. Üzülerek belirtmek durumundayız ki, bu yeni düzenlemelerle karabatak, çamurçulluğu, kamış bülbülü, örümcekkuşu, kızılbaşlı örümcekkuşu, maskeli örümcekkuşu, keten kuşu, tarla çintesi, ispinoz, serçe, mahmuzlu kızkuşu, çeltikçi, çorak toygarı,  tepeli toygar, tarla kuşu, dikkuyruk, akkuyruk, sarıkuyruk, uzunbacak, kuzgun, orman düdükçünü, küçük kumkuşu, şahin, küçük halkalı cılıbıt, şahin, gri balıkçıl, çeltikçi, küçük akbalıkçıl gibi kuş türlerinin yaşam alanları artık tarım arazisi oluyor. (Sulak alanda yaşayan kuş türleri için bkz. Gökova İç Körfezinde Flora Fauna, sayfa 12-18). Bu dostlarımız ya kendilerine başka yer bakacaklar, ya da yok olup gidecekler. Yok olacak floradan ise hiç söz etmedik (Flora için bkz. Gökova İç Körfezinde Flora Fauna, sayfa 29-31).

Ovanın kumul olan kıyı kesiminin akibetini ise ayrı irdelemek gerekiyor. Halihazırda mutlak koruma alanı olan bu bölgenin koruma statüsü, “nitelikli koruma alanı” statüsüne indiriliyor ancak tarımsal sit kapsamı dışında bırakılıyor. Burada  ne olduğu tanımlanmamış “bungalov” tarzı yapıların yapılması öngörüldüğü için kumul eko-sistemi yok edecek bir sürecin başlayacağını tahmin etmek zor değil.

Tarımsal sit kararını ilk bakışta tarım alanlarını koruma altına aldığı için çok olumlu bir adım olarak değerlendirebilecek iken, başka yönden bakıldığında bunun ne kadar sakıncalı sonuçlar doğurabileceği ortaya çıkıyor.  Ovalara sulak alan veya eko-sistem olarak bir değer verilmediğini, toptancı bir yaklaşımla yalnızca "toprak" olarak değer biçilip tarımsal alan sınıfında toplandığını görüyoruz. Bu karar Bakanlar Kurulu'ndan çıktığı için her iki Bakanlığın, hatta hükümetin ortak kararı olduğunu da söyleyebiliriz. Yani, koruma dışına itilen sulak alanlar, eko-sistemler bundan böyle "tarım arazisi"  olarak değerlendirilecek. Bu düzenlemelerin "ekolojik" değil yalnızca "ekonomik" bir bakış açısı ile yapıldığını anlıyoruz. 

Her iki Bakanlığın da “koruma” saiki ile hareket ettiklerini söyleyeceklerinden eminiz. Ancak önemli bir hataya düşüyorlar ve sivil toplum kesimleri olarak uyarmak bizim görevimiz.  Hiç bıkmadan tekrarlayacağız; halkı, sahada yıllardır çalışan sivil toplum örgütlerini, bilim insanlarını bir kenara bırakarak henüz doğmamış nesiller de dahil herkesin yaşamını ilgilendiren kararları onları dışlayarak almak ne doğrudur, ne de evrensel demokrasi ilkeleri ile bağdaşır. Eko-sistemlerin korunmasında en önemli eksiklik, yönetim planlarının yapılmamış olmasıdır. Üstelik bunun Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın da tespiti olduğunu biliyoruz. Gökova Projesi'nde Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi için bir Bütünleşik Yönetim Planı oluşturma hedefi vardı. Umuyoruz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, şimdi ismi değiştirilerek Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü'ne dönüşen, o zamanki adıyla ÖÇKK'nın bu tespitlerini reddetmiyordur. Her iki Bakanlığın yetkililerini de gözden kaçırdıklarını düşündüğüm, yazının altında bağlantılarını bulabilecekleri  Gökova Bölgesinde yapılmış bilimsel çalışmaları özellikle (yeniden) incelemelerini öneriyorum.

Evet, yönetim planlarını yapalım. Ama nasıl? Yasaların, yönetmeliklerin hazırlandığı gibi halkı dışlayan süreçlerde yapılacaksa değişen birşey olmayacaktır. Gelin artık değişik birşey yapalım; yerel halkı dışlamadan, katılımcı, evrensel demokrasi ilkeleri ile hareket edelim. İlgili Bakanlıklar, yerel yönetimler, sivil toplum örgütleri ve halk birlikte karar verelim. Doğanın parçası olduğumuzu unutmadan, gelecek kuşaklara korunmuş bir doğa bırakabilmek için bunu yapmak zorundayız.  Zira ortak aklın ürünü olmayan kararların yol açtığı hataların sonuçları çok ağır oluyor. Varoluşumuzun temel dayanağı doğayı geri dönüşü olmayan bir şekilde kaybediyoruz.

Serdar Denktaş

Kaynakça:
Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı)
Gökova İç Körfezinde Flora ve Fauna (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
Gökova İç Körfezi Sosyo-Ekonomik Çalışması (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
Gökova İç Körfezinde Tarımsal ve Evsel Kaynaklı Kirlilik (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
Gökova Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Eylem Planı (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
Gökova ÖÇKB Kıyı ve Deniz Alanlarının Biyolojik Çeşitliliğinin Tespiti (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı)

Gökova'daki biyotoplarını ve Tarımsal Sit Alanı'nın sınırlarını  gösteren haritaları aşağıda bulabilirsiniz.
Muğla Bölgesi ile ilgili daha fazla kaynak için Muğla Çevre Platformu'nun E-Kitaplık sayfasını ziyaret edebilirsiniz.




27 Ocak 2017 Cuma

Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, üç yıldır yürüttüğü “Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi” nin sonuçlarını açıklamış. Açıklamış demek pek doğru değil aslında, bu çalışmanın sonucunda hazırladığı, doğal sit alanlarının derecesini düşürerek/kaldırarak korumasını zayıflattığı bir planı, onaylanmadan önce görüş almak üzere Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne göndermiş. Muğla halkı, kendi geleceğini ilgilendiren bu plan değişikliği taslağını ancak Büyükşehir Belediyesi kendi değerlendirmesini web sitesinde yayınladığında öğrenebildi.

Gazetelerden okuduklarımız doğru ise, onüç bilim insanı bu proje için üç yıl boyunca sahada çalışmışlar. Ancak ne halkın, ne sivil toplum örgütlerinin, ne yerel yönetimlerin, ne bilim çevrelerinin ne de kurdun kuşun bundan haberi olmuştu. Şimdi de aynı gizlilik içinde, bu “bilimsel” çalışmaya dayanarak hazırlanan bir plan değişikliği yasalaştırılmak isteniyor. Peki neden bu gizlilik, adeta yangından mal kaçırma telaşı? Madem ortada bilimsel bir çalışma var, çalışmayı yapan bilim insanları, projenin sahipleri göğüslerini gere gere kamuoyunun, bilim çevrelerinin görüşüne açmazlar, herkesle paylaşmazlar, kamuoyunda tartışılmasına izin vermezler?  Yapılan iş özenle kamuoyundan gizlenince insan ister istemez çalışmanın yeterli bilimsel olgunlukta olmadığını, mahcubiyetin de bundan kaynaklı olduğunu düşünüyor.

Bakanlığın sit tanımlarını/derecelerini değiştirme planı ortaya çıkınca, Muğla genelinde halk ve sivil toplum örgütleri bir araya gelerek Muğla Çevre Platformu’nu kurdular. Bilgilerini, deneyimlerini, güçlerini birleştirerek olanı biteni anlamaya çalışıyorlar. Oluşturulan çalışma grupları, her bölge ile ilgili hazırlanan planlar üzerinde yaptıkları çalışmaların sonuçlarını 8 Ocak’ta Marmaris’te gerçekleştirilen toplantıda kamuoyu ile paylaştılar. Görünen o ki; bu tasarı ile önemli bir bölümü Özel Çevre Koruma Bölgesi olan doğa koruma alanları, sit derecelerinde yapılan ayarlamalarla büyük oranda koruma dışına çıkarılıyor. Diğer bir deyişle, bu taslak kesinleşirse hassas koruma alanlarında yapılaşmanın önü açılarak biyo-çeşitliliğe, kıyılara, ormanlara, zeytinciliğe, sulak alanlara, arıcılığa, tarıma, doğa turizmine, mavi yolculuğa büyük bir darbe vuracak bir süreç başlayacak.
Lutra lutra - Su samuru

Çalışmanın şeffaf olmaması yanında açıklanması gereken bir durum daha var.  Bugün neler olduğunu henüz öğrenemediğimiz “bilimsel” gerekçelerle korumaktan vaz geçilen Özel Çevre Koruma Bölgeleri (1. Derece Doğal Sit Alanları) yıllar önce belirlenirken de bilimsel çalışmalar yapılmıştı. Örneğin biyo-çeşitlilik envanterleri çıkarılmış, endemik türler belirlenmiş, tehlike altındaki türler için kırmızı listeler hazırlanmıştı. Doğal Sit Alanı ilan etmekle de yetinilmemiş, doğanın daha iyi korunabilmesi için yönetim planları oluşturmayı amaçlayan birçok başka bilimsel çalışma daha yapılmıştı. Üstelik bütün bu çalışmalar, o zamanki adıyla Özel Çevre Koruma Kurumu’nun (şimdiki Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü) bilgisi dahilinde, hatta ortaklığı ile ya da bizzat kendisi tarafından yürütülmüştü. Birçok projede Muğla Valiliği, kaymakamlıklar, muhtarlıklar, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri projelerin ortağı olmuştu. Yeri gelmişken; MUÇEP, bölge genelinde yapılan bu çalışmaları bir araya getirerek kamuoyu ile paylaşmak üzere bir arşiv oluşturmaya başladı. Merak edenler ve katkıda bulunmak isteyenler için adres:  http://muglacep.blogspot.com.tr/p/mucep-kitaplik.html

Campanulaceae – Çançiçegiller
Şimdi ne oldu da, daha önce yapılmış bütün o bilimsel çalışmalar yok sayılıyor? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, altında kendisine bağlı kurumların imzasının bulunduğu tüm bu çalışmaları bir kenara itiyor? Sivil toplum örgütlerinin, bilim insanlarının yıllardır onca emek, umut ve sevgi katarak gerçekleştirdikleri o projeleri değersizleştiriyor. Üç yılda tamamlandığı  belirtilen Ekolojik Temelli Bilimsel Proje’de, önceki bilimsel çalışmalarla çelişen, ya da koruma statülerinin düşürülmesine dayanak oluşturan hangi olumlu gelişmelerin bulgularına ulaşıldı? Bu bilimsel gerekçelerin açıklanmasını merakla bekliyoruz, elbette halkın anlayabileceği bir dille...

Serdar Denktaş

9 Ocak 2017 Pazartesi

MUÇEP Doğal Sit Alanları için Marmaris'te toplandı


Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan, Doğal Sit Alanlarının tanımlarının değiştirilerek koruma derecelerinin zayıflatılması, Doğa Koruma Alanlarının yapılaşmaya açılması tehditini getiriyor.  Bakanlığın bu girişimine karşı 4 Aralık’da Akyaka’da, Muğla’nın çeşitli beldelerinden doğaya ve yaşam alanlarına  duyarlı vatandaş ve sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile Muğla Çevre Platformu kurulmasına karar verilmişti.

8 Ocak 2017'de Marmaris'te 120 kişinin katılımı ile ikinci toplantısını gerçekleştiren oluşum, yaptığı basın açıklaması ile Muğla Çevre Platformu'nun kuruluşunu ilan etti. Bakanlığın hazırladığı projenin gerçekleşmesine karşı platform çatısı altında sonuna kadar mücadele edilmesi kararlılığı bir kez daha vurgulandı.

Toplantıda, Muğla, Marmaris, Fethiye, Bodrum, Milas, Ören, Akyaka, Gökova, Datça, Köyceğiz'de oluşturulan çalışma grupları Bakanlığın hazırladığı paftalar üzerinde yaptıkları çalışmaları sundular. Bakanlığın hazırladığı planların Muğla Bölgesinde Doğal Sit Alanlarını yapılaşmaya açacağına, kıyıların, sulak alanların, zeytinliklerin, ormanların ve su havzalarının büyük oranda yok olmasına yol açacağına dikkat çekildi. Bakanlığın bu projesinin bölgede daha önce yapılmış birçok bilimsel çalışma ile de bağdaşmadığı ifade edildi. Bu planların gerçekleşmesi halinde tarım, hayvancılık, zeytinlik, arıcılık, mavi yolculuk ve eko-turizm başta olmak üzere birçok alanda geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açacağı ve Muğla Bölgesinde gelecek kuşaklara devredecek doğa mirası kalmayacağına vurgu yapıldı.   

Platformun bir sonraki toplantının 5 Şubat'ta Milas'ta yapılması kararlaştırıldı. Okunan basın bildirisi aşağıdadır.


MUĞLA ÇEVRE PLATFORMU KURULDU
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın;  Doğal Sit Alanlarının derecelerinin, koruma düzeylerinin ve kapsadıkları alanların yeniden düzenlenmesi amacıyla başlattığı   “Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi” nin Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne görüş almak amacı ile gönderilmesi sonucu,  Muğla Bölgesi’nde yaşayan vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından “yaşamsal önem” taşıması nedeni ile sahiplenilmiştir.
Bu amaçla, 4 Aralık 2016’da 75 kişinin katılımı ile “Muğla Çevre Platformu” kurulması kararı alınmıştır.  Bakanlığın çalışmasında kamuoyunun, sivil toplum örgütlerinin bilgilendirilmediği, plan değişikliklerinin bilimsel gerekçelerinin paylaşılmadığı; halkın ve sivil toplum örgütlerinin dışlanarak, bazı doğal koruma alanlarının gerek sit derecelerinin düşürülerek, gerek koruma statülerinin tamamen kaldırılarak yapılaşmaya açılmasının önünün açılmasının kabul edilemeyeceği konusunda fikir birliğine varıldı.  Katılımcılar, kabul edilemez buldukları bu planın gerçekleşmesine ve bölgedeki her türlü ekolojik tahribatlara karşı birlikte mücadele etmek üzere Muğla Çevre Platformu’nu (MUÇEP) kurmaya karar verdiler.
Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan ve “Madde 80” olarak anılan karar ve ardından 6 Aralık 2016’da resmi gazetede yayınlanan yönetmelikle,  büyük sermaye guruplarına “kamu yararı” adıyla yeni rant alanları yaratmak için değişiklikler yapıldığı endişeden öte, bu yönetmeliklerle yerellerdeki belediye ve ilgili kurumların yetkilerinin elinden alınması ile gerçek bir tespite dönüşmüştür.
Bütün bu gelişmelere rağmen, 4 Aralık 2016’da Muğla Çevre Platformu kurulması kararını alan Muğlalılar, kendi bölgelerinde konu ile ilgili sivil toplum kuruluşları, uzmanlar, vatandaşlarla bir araya gelerek, planlar üzerinde çalışmışlar, koruma statüleri değiştirilerek yapılaşmaya açılması planlanan alanlarda meydana gelecek ekolojik yıkımın vahametini belirlemişler ve sadece “hayır” demekle kalmamışlar, alternatiflerini ve gerekçelerini içeren raporlar hazırlamışlardır.
Yine bu süreç içinde, bilgi edinme haklarını kullanarak “Bimer”e başvurmuşlar, bu doğal sit alanları değişikliklerinin hangi bilimsel gerekçelerle yapıldığına dair bilgi istemişlerdir. Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü’nün basına yaptığı “sivil toplum örgütleri ile paylaşıyoruz” açıklamasına rağmen, Bimer’den gelen cevapta “çalışmalar devam etmekte olup söz konusu proje sonuçlanmadan herhangi bir bilgi verilememektedir” denilmiştir.


SÖZÜN BİTTİĞİ NOKTA DEMEK İSTEMİYORUZ
Tüm bu gelişmelerin ardından, kuruluş aşamasında olan platformumuzu daha da geniş katılımla, 8 Ocak 2017’de Marmaris’te deklere ederek, kurmuş bulunuyoruz. Yaptığımız toplantıda, Muğla’nın ilçelerinden katılan tüm yapılar proje üzerinde, haritalar, paftalar bazında tek tek çalışmalarını aktarmışlardır. Çalışmalar bu kadarla da sınırlı kalmayacak, kurulmuş olan bilim komisyonu incelemelerine devam edecektir. Platform nihai olarak,  bu raporları kamuoyu ve ilgili mercilerle paylaşacaktır.
Amacımız geri dönüşü mümkün olmayan doğa tahribatlarına engel olmaktır. Bunu da ancak yetkili kurumlarla;  yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve yerel halkla beraber karar vererek gerçekleştirebiliriz.  Ülkemizin sürdürülebilir ekonomik, turistik,  enerji ve kültürel gelişimi;  doğa tahrip edilmeden, korunarak ve yerel halkın çıkarları da gözetilerek mümkündür. Çatışarak, yereli ve birbirimizi yok sayarak, diyalog yollarını yok sayarak gelişmeye değil “yok etmeye” yol açarız. Doğayı yok etmek, sadece insanları değil tüm canlıları yok etmektir. Yani, geleceğimizi yok etmektir.
Muğla Çevre Platformu olarak bizler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nı, bölgemizde geri dönüşü olmayacak bir ekolojik yıkıma yol açacak bu projeyi düzeltmeye , küresel ısınma nedeni ile gelecek kuşakların en çok etkileneceği kuşaklardan birinde bulunan bölgemizde doğanın ve su havzalarının daha iyi korunmasını sağlayacak şekilde yerel halkın, yerel yönetimlerin ve yerel sivil toplum örgütlerinin katılımı ile birlikte yapmaya davet ediyoruz. Saygılarımızla.
MUĞLA ÇEVRE PLATFORMU BİLEŞENLERİ:

MARMARİS KENT KONSEYİ
BODRUM KENT KONSEYİ
MİLAS KENT KONSEYİ
ÇEVRE VE ARI KORUMA DERNEĞİ
MUĞLA İLİ ARI YETİŞTİRİCİLERİ BİRLİĞİ
DALYAN ÇEVRE VE TURİZM DERNEĞİ
İZTUZUNU KUMSALINI KURTARMA PLATFORMU
DATÇA YEREL TOHUM
KAYAKÖY SAVUNMASI
FETDER
KARAOT SAVUNMASI
DATÇA ÇEVRE VE TURİZM DERNEĞİ
BODRUM ÇEVRE PLATFORMU
DİSK EMEKLİ-SEN DATÇA TEMSİLCİLİĞİ
BALIKAŞIRAN GRUBU
DATÇA KADIN GİRİŞİMİ
YEREL TOHUM DERNEĞİ DATÇA ŞUBESİ
NAVİGA DERGİSİ – MERİÇ KÖYATASI ( MAVİ TUR)
BODRUM DENİZCİLER DERNEĞİ
YARIMADA ÇEVRE KÜLTÜR DERNEĞİ
MUĞLA TABİPLER ODASI
MUĞLA HAZİRAN HAREKETİ
KIYILAR HERKESİN İŞGALE SON PLATFORMU
AKDENİZ YEŞİLLERİ DERNEĞİ
ZİRVE DAĞCILIK MUĞLA ŞUBESİ
GÖKOVA EKOLOJİK YAŞAM DERNEĞİ
AKYAKA GÖKOVA KADIN DAYANIŞMASI
GÖKOVA-AKYAKA’YI SEVENLER DERNEĞİ

İletişim:
mugla-cevre-platformu@gmail.com