27 Ocak 2017 Cuma

Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, üç yıldır yürüttüğü “Doğal Sit Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi” nin sonuçlarını açıklamış. Açıklamış demek pek doğru değil aslında, bu çalışmanın sonucunda hazırladığı, doğal sit alanlarının derecesini düşürerek/kaldırarak korumasını zayıflattığı bir planı, onaylanmadan önce görüş almak üzere Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne göndermiş. Muğla halkı, kendi geleceğini ilgilendiren bu plan değişikliği taslağını ancak Büyükşehir Belediyesi kendi değerlendirmesini web sitesinde yayınladığında öğrenebildi.

Gazetelerden okuduklarımız doğru ise, onüç bilim insanı bu proje için üç yıl boyunca sahada çalışmışlar. Ancak ne halkın, ne sivil toplum örgütlerinin, ne yerel yönetimlerin, ne bilim çevrelerinin ne de kurdun kuşun bundan haberi olmuştu. Şimdi de aynı gizlilik içinde, bu “bilimsel” çalışmaya dayanarak hazırlanan bir plan değişikliği yasalaştırılmak isteniyor. Peki neden bu gizlilik, adeta yangından mal kaçırma telaşı? Madem ortada bilimsel bir çalışma var, çalışmayı yapan bilim insanları, projenin sahipleri göğüslerini gere gere kamuoyunun, bilim çevrelerinin görüşüne açmazlar, herkesle paylaşmazlar, kamuoyunda tartışılmasına izin vermezler?  Yapılan iş özenle kamuoyundan gizlenince insan ister istemez çalışmanın yeterli bilimsel olgunlukta olmadığını, mahcubiyetin de bundan kaynaklı olduğunu düşünüyor.

Bakanlığın sit tanımlarını/derecelerini değiştirme planı ortaya çıkınca, Muğla genelinde halk ve sivil toplum örgütleri bir araya gelerek Muğla Çevre Platformu’nu kurdular. Bilgilerini, deneyimlerini, güçlerini birleştirerek olanı biteni anlamaya çalışıyorlar. Oluşturulan çalışma grupları, her bölge ile ilgili hazırlanan planlar üzerinde yaptıkları çalışmaların sonuçlarını 8 Ocak’ta Marmaris’te gerçekleştirilen toplantıda kamuoyu ile paylaştılar. Görünen o ki; bu tasarı ile önemli bir bölümü Özel Çevre Koruma Bölgesi olan doğa koruma alanları, sit derecelerinde yapılan ayarlamalarla büyük oranda koruma dışına çıkarılıyor. Diğer bir deyişle, bu taslak kesinleşirse hassas koruma alanlarında yapılaşmanın önü açılarak biyo-çeşitliliğe, kıyılara, ormanlara, zeytinciliğe, sulak alanlara, arıcılığa, tarıma, doğa turizmine, mavi yolculuğa büyük bir darbe vuracak bir süreç başlayacak.
Lutra lutra - Su samuru

Çalışmanın şeffaf olmaması yanında açıklanması gereken bir durum daha var.  Bugün neler olduğunu henüz öğrenemediğimiz “bilimsel” gerekçelerle korumaktan vaz geçilen Özel Çevre Koruma Bölgeleri (1. Derece Doğal Sit Alanları) yıllar önce belirlenirken de bilimsel çalışmalar yapılmıştı. Örneğin biyo-çeşitlilik envanterleri çıkarılmış, endemik türler belirlenmiş, tehlike altındaki türler için kırmızı listeler hazırlanmıştı. Doğal Sit Alanı ilan etmekle de yetinilmemiş, doğanın daha iyi korunabilmesi için yönetim planları oluşturmayı amaçlayan birçok başka bilimsel çalışma daha yapılmıştı. Üstelik bütün bu çalışmalar, o zamanki adıyla Özel Çevre Koruma Kurumu’nun (şimdiki Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü) bilgisi dahilinde, hatta ortaklığı ile ya da bizzat kendisi tarafından yürütülmüştü. Birçok projede Muğla Valiliği, kaymakamlıklar, muhtarlıklar, yerel yönetimler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri projelerin ortağı olmuştu. Yeri gelmişken; MUÇEP, bölge genelinde yapılan bu çalışmaları bir araya getirerek kamuoyu ile paylaşmak üzere bir arşiv oluşturmaya başladı. Merak edenler ve katkıda bulunmak isteyenler için adres:  http://muglacep.blogspot.com.tr/p/mucep-kitaplik.html

Campanulaceae – Çançiçegiller
Şimdi ne oldu da, daha önce yapılmış bütün o bilimsel çalışmalar yok sayılıyor? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, altında kendisine bağlı kurumların imzasının bulunduğu tüm bu çalışmaları bir kenara itiyor? Sivil toplum örgütlerinin, bilim insanlarının yıllardır onca emek, umut ve sevgi katarak gerçekleştirdikleri o projeleri değersizleştiriyor. Üç yılda tamamlandığı  belirtilen Ekolojik Temelli Bilimsel Proje’de, önceki bilimsel çalışmalarla çelişen, ya da koruma statülerinin düşürülmesine dayanak oluşturan hangi olumlu gelişmelerin bulgularına ulaşıldı? Bu bilimsel gerekçelerin açıklanmasını merakla bekliyoruz, elbette halkın anlayabileceği bir dille...

Serdar Denktaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder